12.25.2008
elleri olmayan babaya noel baba denir.
12.17.2008
profili oğlan çocuğu, ağzı hüzün
12.09.2008
St.Illness
11.27.2008
11.20.2008
11.14.2008
11.08.2008
emmenez-moi vs. mütekabiliyet
*Siz de sıkıldınız biliyorum. Herkes aynı dertten muzdarip. Birbirimizden kaçarak ancak bir diğerimize varıyoruz. Mikrokozmozumuz da aynı. Bu elektronlar değil miydi protonun dibinde dönüp birbirlerine gıcık olan. *Aslında hayat çok sade ve basit bir şey ama basitlik biraz karmaşık. Neticede bir zerrede gördüğümü bir gezegende, bir çanta tokasında, iki nota arasındaki es işaretinde de görebiliyorum. Ama bunu birbirine bağdaştırmak için kanat ve rakım gerekiyor. Onlar da ancak kendilerine yetecek kadar zeka, çokça da içgüdü barındıran kuşlara bahşedilmiş ekseriyetle. -tamam uçan balıklar var, memeli hostesler var- Yine de her şeyin içindeyken, dibdibeyken sorunlarla; so n gibi bişi görüyosunuz ya da işinize öyle geliyor. Bilmiyorum. Esasında harfleri karıştırarak özel olsun cins olsun, bir sürü varyasyon elde edebilirsiniz. Ben o iki harfi yok sayıyorum bilincimin çokça altında. Gördüğüm şeyle dehşete düşmemeye çalışırken, debelenirken daha da beter yapıyorum her şeyi. Yani yapmıyor da olabilirim. Belki de en kralefem benim o sırada. ama sorun olanlar değil hissettiklerimde. * Hayatı sadece kendi çevresinde döndüğünü sanan bi arkadaşım vardı. Yurtdışı deneyimlenmelerinden döndükten sonra "sen niye öyle diyosun, oralılar çok farklı, biz çok çeşit, onlar sıfır kalori, biz köy ekmeğiyiz" gibi çeşitlemelerde bulunduydu. Ben insanın da aslında tek bir karakteri -kültür değil- olduğunu düşünüyorum. Hep diğerini -bir sebepten- dışlarken aynanın -aynı sebebin- bi parçasını kırıveriyoruz. O kırık aynada çok da gerçekçi olmayan gördüğümüz imgelerimizle mutlu oluyoruz. Ama başkasının bakıp kelekliklerimizi gördüğü gerçekliğini nasıl göz ardı edebiliyoruz onu aklım ermiyor. *Noktalı virgülün ne zaman kullanılacağını asla öğrenemedim. *Bağcıklarımı bağlamayı 16 falan yaşımda öğrendim, kravat asla bağlayamadım. *Analog saatlerden hep nefret ettim. Hala okurken teklerim. *Parfümleri ve deodorantları-sera gazı- asla sevmedim. Bi şeylerin üstünü örtmeyi-yataktakiler dışında- hiç etik bulmadım. Sidik de içerse ter kokularını, bana bi öpücük ver sana bu akşam ne yediğini söyleyeyimleri iğrenç ama daha insani buldum. *Güneş gözlüklerinin, atkıların, poşuların fonksiyonlarından sapmalarından, aynı zeitgeist'lerde yaşadığım insanların bilinçsizliklerinden gına geldi. (Çizim: David Shrigley)
11.05.2008
şu an ne yapıyorsun?
Kendimden bahsetmek pek kifayetsiz. Ama ille de soracak olursanız böl ve yönet politikam gereği parça parça kendimden bahsetmek bütünsel olarak kendimden bahsetmekten yeğdir. Tümdengelemeyeceğım, varırsam anca tümevaracağım.
10.28.2008
eldevarbirben
*Korkularımızın getirdiği enteresan bişey var bizde, bizim çehremizde, jest ve mimiklerimizde, oturuşumuz, elimizi tırabzana koyuşumuzda. Köpekler gibi sezgisel bir burnumuz olmadığından başkalarının korkularına verdiğimiz tepkiler de havlayarak olmuyor elbet. Korkmanın da mı adabı olur, olmaz evet ama korkutmanın vardır belki bi yordamı. Ne bileyim -"Psycho" filminde banyo sahnesindeki gibi. Şimdi bilemedim o sesi nerelerinden çıkarıyorlar- *Çok kilometre uzaktaki bi arkadaşım bugün bi kaç lakırdı döktürmüş postama "Türklerle takılmıyorum hiç. Onların buradaki kaygıları İstanbul'daki gibi yabancı bana. Yani mutlu olmak için çok şey istiyorlar ve hiçbir şey için koşturmuyorlar" Yerim ben onu da. Uzaktan böyle miyiz acaba. Çabalamadan mı istiyoruz istediklerimizi. BugünAllahiçinneyaptınlar cami duvarlarında asıladursun, hayatın klitorisini aramadan darmaduman mı ediyoruz küçük kendimizi. Bilemiyorum. Çekingen gözler, sözlerle idame ettirilen hayatlarımız var, çıplak bedenlerin üzerinde göz yaşartıcı bombalar (Caz yapma). Pff tamam. *Oldum olası gözleriyle anlaşan o enteresan insanlardan olamadım, onlar hep bana en basit(o da değil bayağı) şeyi düşünen insanlar gibi gelir. Bi de "Anladın sen onu"lar var. Onlar akıllara zarardır. Mezapotamya'ya doğru koşasınız gelir onları görünce. Ben belki babamdan miras, olasılıkları tarayıp en kötülerini seçip onlardan bi demet yasemen sunan biriyim kendime. Yani anlamıyorum ben onları. Anlamamam dalgalaklığımdan da değil. *Benim en çok övündüğüm huyum, kimseye rahatsızlık vermeden şu dünyadan tadında gidip, ölümü ağız tadıyla tatma-tat ketçap- azmimdir. Ama olmuyur bazen. Üzüyorum, sıkıyorum kendimle başkalarını. Buradan özür diliyorum hepsinden. Bilseydim hiç varolmazdım ya da emokid olurdum. Bilmiyorum ki. *Sen bir adım atarsan, benim alibabasaatinkaçım birbüyükadım ileri olur; sen bir adım geri atarsan, beni annem çağırır yemeğe. *O zaman bu sade geceyi güzel bir lirikle sonlandıralım sevgili memet okur,
6.07.2008
5.11.2008
4.27.2008
ah zo!
"...Mesele de bu. İki yıl sonra İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olacak. Bu çok iyi bir şey. Ama bana hep yaptıkları yüksek kuleleri gösteriyorlar. Kültürden söz ettiklerinde kastettikleri 'money'. Büyük binalardan, alışveriş merkezlerinden, lâlelerden bahsediyorlar hep. Bunlar "kültürün başkenti" anlamına gelmiyor ki, 'kapitalizmin başkenti' anlamına geliyor. " Tony Gatlif
4.19.2008
ahadaşım bekleme yapma
Halil Cibran
2.27.2008
ben düşünmenin suç olmadığı bir ülkede yaşamak istiyorum.
B.E.: Tamam vatan bölünmez, bilmem ne olmaz ama göz göre göre de bu çocukları bütün analar doğursun, toprağa versinler. Bu mu yani? Bir çocuğun ne demek olduğunu ben sizler gibi bilemem. Ben anne değilim, olamayacağım da. Ama anneler anlar. Başkalarının masa başı savaşı için evladımı harcayamam. Bir oyun oynanıyor ve biz oyuncağı oluyoruz. E.G.: İnşallah Allah bir oğul nasip eder de anlı şanlı askere yollarım. B.E.: Sonra ölüsünü eline alırsın. E.G: Eğer bunun için kaderde ölüm varsa, alnımıza yazılmış böyle bir şey varsa, onu da yaşayacağız. Bunun için şehitler ölmez, vatan da bölünmez zaten. B.E.: 'Şehitler ölmez vatan bölünmez' hep aynı klişe laflar. Hep bunu söylüyoruz zaten. Çocuklar gidiyor, kanlı gözyaşları, cenazeler... Klişeleşmiş laflar...