11.24.2007

rendım

kopi peystlerle köşe yazılarını dolduran salak yazarlar gibi hissediyorum, cepten yiyorum. kısaca bu aralar her söylediğinize "aa ben de!" "sen onu bana sor" "asıl ben..." gibi sinir bozucu tepkiler veren sinir bozucu insanların durumu, şarkı türkü şansonlarla benim aramda yaşanıyor. kısaca olmadı ama.





"You fight like the night
Weakness is my guide
I’m walking a dark road
I’m running out of time
I don’t want to die
I love your eyes
They show me above all
Show me I’m loveable " Malcolm Middleton

11.21.2007

b e n ö c ü y ü m


halo, itzbinelongtaym. hakikaten çok uzun zaman oldu. içimdeki iris ve bilimum yaşanmışlık kırıntılarını anlaşılabilemez bir biçimde metafor manyağı yapmayalı epey zaman oldu. aslında yazdığım yarım bıraktığım binlerce yazı var da günyüzüne çıkabilitesi pek olası değil. içimdeki o eski güzelliklerin öldüğüne inandırdığımdan mıdır yoksa birinin bizi gözetlediğinden midir bilmiyorum yazasım çizesim gelmiyor. ama bugün yılın en kötü günlerinden birini yaşamakta olduğumu hissettiğimden midir bilmem. arsız arkadaşlar gibi sana geldim işte.

"Oh sister, come for me
Embrace me, assure me
Hey sister, I feel it too
Sweet sister, just feel me
I'm trembling, you heal me
Hey sister, I feel it too" Depeche Mode

Lakin içim dışım sağım solumdaki sesleri kendi mikrokozmozumda yaşanan sıcak gelişmelerden dolayı duyamamaktayım. kim ne demiş, kim kimi sevmiş, kim kime giydirmiş, kim neye niyetlenmiş artık benim algı sınırlarımı aşan bir vaziyette; etrafta vızırdayan insanlar var. artık görmek istediğimi göremiyorum. duymak istediğimi duyamıyorum. sadece vızırdamaları duyuyorum. işin fena tarafı da pasifloralanmış bir vaziyette etrafta salınıyorum. dışı gülen içi kan ağlayan türkan şoraylamalarımdan gına geldi. ama iyi değilim bu aralar. dillendirememenin getirdiği iç sıkıntısı, ancak ve ancak vücudumu suçlayabileceğim bir uyku hali, ben ilerlemediğim için ilerlemeyen büyük projelerim, iş yaşantısının gerçek yüzü, modern şehir zımbırtıları, "zorttink is allak bullak" durumlu feysbuh kimsecikleri, histerik ülkesel saçmalamalar. normalleşme isteğinin artık anormal ve hatta paranormal karşılandığı bir şehir devleti. gerçi türk rüyasını yaşatmama engel olan herkese müteşekkirim. orası ayrı. ama insan kendini değersiz, biçare gördü mü her şey sıfırdan başlıyor. sizi gerçek hyatt regency'de poke'leyecek real turkish arkadaşlarınız olmadığından kelli bir itenek, onu geçtim düşmenizi engelleyecek bir takoz refakatçiniz olmadı mı her şey daha da beter oluyor. ne dışarı çıkmaya, ne manitasallaşmaya-halihazırda varolsa da- ne de erdemli kalmaya takatiniz kalıyor. şimdi boşlukta sen salınırken ben de yarın yeni işime hazır gidebilmek için uyuyayım biraz. sözü de izlediğim tek-şimdilik- bergman filminden bir ehlikeyfe bırakayım. "gün nasıl başlarsa başlasın gece her zaman hüzün ve kederle biter." the virgin spring

11.17.2007


"İstanbul, 2010'da Avrupa'nın kültür başkenti mi olacak? Nasıl olacak? İstanbul denildiği zaman nereleri anlıyoruz? Yenibosna İstanbul'da mı? Avcılar İstanbul'un içi mi? Hadımköy'de oturan İstanbullular yılda kaç kez denizi görebiliyor? Neyse, uzun lafın kısası Boğaz kıyısı ve birkaç kilit nokta dışında İstanbul, kimse kusura bakmasın, hani bizim dost ve kardeş ülkemiz Pakistan var ya... Hani darbenin bile darbesi olan ülke, diktatörler tarafından dürtülen ülke Pakistan var ya... İşte İstanbul'un herhangi bir Pakistan şehrinden farkı yok. İstediği kadar Haliç olsun, Boğaz olsun, ada Moda olsun. Yok işte. Şehrin ocağına incir ağacı dikmişiz. Hem de yoğurtlusundan. Ocakla da kalsak iyi. Koskoca şehirde yeşil alanların, beton alanlara oranı diye bir sayıdan bile bahsedemiyoruz. En son ne zaman 30-40 tane ağacı bir arada gördünüz? Hepinizi Maslak'a bekliyorum. Mashattan adı altında birtakım beton kuleler yapılıyor. İnsanlar buralarda oturmak için deli gibi paralar veriyor. Ya, Maslak'ta köpek bağlasan durmuyor, millet milyarları dayıyor. Neden? Çünkü Türkiye'de emlak çok büyük yatırım. Tek neden bu da değildir herhalde. Ya o Manhattan denen yerin bile biraz yakınlarında Central Park diye dev boy bir park var.
'Yeşilimizi bize verin ulan!' diye bağırmak istiyorum. Öncelikle Karadenizli tüm müteahhitlere, ardından 80'li yıllardan itibaren gecekondu belasını ve yamuk kentleşmeyi başımıza saran rahmetliye buradan sevgilerimi yolluyorum. Ya, cennetin tasvirinde bile ağaç, nehir var. Güzelliklerin hepsi doğada. Hiçbir kutsal kitapta 'Cennet öyle bir yerdir ki, oradaki dağların hepsini siyanürle zehirlidir. Denizi asit gibidir. Meyveleri hormonlu, tabiatı leş gibidir' yazmaz. Yani diyorum ki zaten cennet yaratmak zor bir şey değil. Hatta cennet gibi yerler yaratmak için bir şey yapmak gerekmiyor. Tam tersine hiçbir şey yapmamak, yeşile dokunmamak gerekiyor. Peki neden dokunuyoruz gibi gerzekçe bir şey sorayım mı? Yok canım, para için olduğunu hepimiz biliyoruz. " Kaan Sezyum

11.12.2007



ben: rölöve'ye girmiom:)
S.: :)
ne diyim, yoldaşımsın aslında.. :)
ben: bizden bi s.km olmaz mı sence?
S.: bence ne bir s.k, ne amc.k olur bizden sıçayım ya napalım ölelim mi yaa
ben: :)
allah belani ya...