11.16.2006

know thyself

- saçımı kestireyim mi? + boşver iyi böle - değmezmişsin + nasıl yani
-------------------------
- saçımı kestirim mi? + çok kısa kestirmeeee + hani belçikadayken kestirdiydin ya + tarkan modeliii + öle yap - değmezmişsin + len
------------------------
- saçımı kestirim mi? + ne kadar + kestirdin mi - değmezmişsin + yaa
-----------------------
- saçımı kestirim mi? + kestirdin mi? + inanmam - değmezmişsin + haaa ay gozluum yok anam
--------------------------
- saçımı kestirim mi? + kestir bence - değmezmişsin
----------------------------
- saçımı kestireyim mi? + efenim ? - değmezmişsin + ne diyon yahu ?
------------------------
- saçımı kestirim mi? + evet + kestir - değmezmişsin + bu arka fonda duran fotodaki gibi yap
------------------------------
- saçımı kestirim mi? + hayıır! - değmezmişsin + kestir kestir
--------------------------------
- saçımı kestirim mi? + sen bilin - değmezmişin + kestirmek istiyosan neden kestirmiyosun?

11.05.2006

türkiyeli olmaktan tiksindiğim anlar

"Türkiye'de tarihi eserleri koruma konusundaki boşvermişliğin en son örneği, 'Çifte Minareli Medrese'de yaşanıyor. Selçuklulardan kalma, açık avlulu, iki katlı medresenin hemen yanına Büyükşehir Belediyesi tarafından 38 dükkân yapılıyor. İnşaat, mahkemenin verdiği 'durdurma' kararına rağmen sürüyor. Çifte Minareli Medrese'nin doğuya bakan tarafındaki işyerleri geçen mayıs kaldırıldı ve işyerleri yıkılan esnaf için 38 dükkân yapımına başlandı. Sivil toplum örgütlerinin tepki gösterdiği tarihi eser yanındaki yapılaşmanın önüne geçmek için dava açıldı. Erzurum 2'nci İdare Mahkemesi, 12 Haziran'da verdiği kararda inşaatın durdurulmasını uygun gördü. O günlerde temel seviyesindeki inşaat, verilen durdurma kararına rağmen devam etti ve neredeyse tamamlanma aşamasına geldi. Mahkemeye başvurarak durdurma kararı çıkmasını sağlayan avukat Necati Bölükbaşı, medresenin üçüncü derecede 'arkeolojik sit alanı', birinci derecede 'korunan kültür ve tabiat varlıklarından' biri olduğunu söyledi. Bölükbaşı, "Tarihi eserin tahrip olacağı, telafisi güç ve imkânsız zarar doğacağı için yürütmenin durdurulmasına karar verildi. Buna rağmen inşaat tüm hızıyla devam ediyor" dedi. Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, 'konu yargıya intikal ettiği' gerekçesiyle konuşmazken, belediye adına savunma yapan üç avukat, "Medresenin yıkılan ihata duvarı (medreseyi ve avluyu çevreleyen duvar) önüne, tarihi ve kültürel dokuya uygun, bu tarihi eseri de koruyacak işyerleri yaptırılıyor" dediler." Radikal
(Fotoğraf: Dick Osseman)

11.02.2006

Serbest Düşme

Bu ülke adam olmaz belki ama umarım bi gün kadın olur. Bu sözler naçizane kendime ait. Kadının delik olarak görülmediği kadın olarak görüldüğü bi bağlamdan bahsediyorum elbet. Yoksa hepimizin bir iki eksik fazlayla delikleri mevcut. Artık etliye sütlüye bilimum çeşniye karışmadan yaşadığımız hayatlardan kurtulma zamanı değil midir yahu. Gaza gelemeyecek kadar ağır iç yaralarım var -vah yazık- gerçi bazıları bu yaraları gurur diye göstere göstere geçitler yapmayı da seviyor ama. Siz sesinizi çıkarın. Birilerinin çıkarması lazım. Hayat zaten çok saçma bi şey. Mesela; 21 yıl önce: Uzun zamandır deniz yüzü görmemiş bir şehirde bilmem hangi hastanede münasip bi yerden gün ışığına ulaşıyorsunuz. 18 yıl önce: Neyüdüğü belirsiz bir orta anadolu şehrine doğru muhtemelen sarıp sarmalanıp yola çıkıyorsunuz. 15 yıl önce: Annenizin size getirdiği kırmızı önlüğe bakıp Germenlerin kintergarten dediği aptal Amerikalıların çoğunlukla kindergarden olarak yazıya döktüğü şeye gitmeyi reddediyorsunuz. Bu belki de sosyalleşmenize belki de en büyük keti vuruyorsunuz.
13 yıl önce: Kimine acı kimine tatlı vatana giderken aşağıdan baktığınız bulutlara yukarıdan bakılabileceğini-ve daha iyi görünebileceğini- akıl edebiliyorsunuz. 11 yıl önce: Yeni okulunuza attığınız ilk adımda karşınıza çıkan insanın tali kelamının size kravatının amarikadan it-al olduğunu söylemesiyle -farkında olmasanızda- özal sonrası çağın en nadide sünepe gençliğiyle hayat bulmak zorunda olduğunuzu derinden hissediyorsunuz. 9 yıl önce: O’nu düşünüyorsunuz ama o aslında belletildiğiniz o değilmiş. Başka o’larında olabileceğini görüyorsunuz. Ama her şeye rağmen o’larda “her şeyi kendi yanından görür, almak istediğini alır” prensibinin dil, din, mezhep, ırk, cinsel tercih tanımadığını görüyorsunuz. 4 sene önce: Köşeli bohçasını kapıp gelen eli kalem tutan gençlerden oluşmuş bir eğitim kurumunda geçiçi entelektüel proletarya’nın içinde avaraj üstü-kime göre neye göre- bi yer ediniyorsunuz. 3 sene önce: Hayatınızın ilk ummadık taşıyla karşılaşıp hayatınız en güzel günlerini yokluğuyla bile yaşattığı için tanrıya şükür edebiliyorsunuz. 1 sene önce: Artık eski bayramların nerede olduğunu sorgulama hakkına sahip birey oluyorsunuz. Bayram = Çocukluk gibi basit bi denklemi çözmek biraz daha vakit alabilecek tabii. 6 ay önce: Yüzde onlara tekabül eden hocadan önce derse girebilme olasılığınızın yüzde doksanlık kısmını oluşturan bi günde hocanızın Frenkçe “bugün erkencisiniz beyim” serzenişleri arasında genelde resimlerine ve başlıklarına bakarak avunduğunuz metro gazetesini çantanızın içine tıkıştırıp dersin akışına kendiniz bırakıyorsunuz. 3 ay önce: İlk kez göreceğiniz bir şahısı karşılamaya ikinci dereceden akraba ile gitme zorunluluğunuzun bulunduğu, “burada gril yapmak yasaktır” tabelası görmenin tabii karşılandığı bir diyardan ayrıldıktan bir gün sonra ikinci dereceden en sevdiğiniz kimsenin tarlasında annesinden kopardığınız salatalıkları yerken, zararlı otları yolarken bulabiliyorsunuz ve sonra tırnaklarınızın içindeki toprakları fark edip neyin mutluluk olduğu konusunda ciddi çelişkilere düşüyorsunuz. 1 ay önce: Hayatın televizyon dizisi olmadığını anlıyor dolayısıyla hayatınızı beş-on kişilik düşük bütçeli bi sit-com gibi sürekli aynı yüzleri görmek zorunda olmadığınıza-olamadığınıza- kimsenin sizin akıl ve ruh sağlığınızdan öte olmadığınıza kendinizi ikna ediyorsunuz. 2 saat önce: Kendine olan saygısını kaybetmiş ama başkalarına saygıda kusur etmeyen biri olup olmadığınızı sorguluyor. Ekranda yaşadığımız layık cumhuriyetin en güzide iki medya mıymıyının sesini kesip rahatlığın krallarının didaktik eserlerini dinliyorsunuz. Yalnız olmaya alışık bir bünye olduğunuzu her dem artiz kıvamda söylemenize rağmen sessiz de olsa aptal kutudaki hareket eden insanlar-insancıklara “beni koru” kıvamında sesleniyorsunuz. 1 Dakika önce: Şarjınızın bitmekte olduğu ikazında bulunan dizüstü bilgisayarınızı, içinde bulunduğunuz namüsait şeraiti, radyasyon yayan her türlü zerzevatınızı, sizi çevreleyen insanları-insancıkları, derslerinizi, mesleğinizi, hayatınızı çok sevdiğinizi içten içten hissediyor ama asla sadaya dönüştürmüyorsunuz. 6 Gün sonra: Kısa bir müddettir tanıdığınız bir kimseyle en sevdiğiniz sevmediğiniz yazarlar hakkında adam gibi sohbetler edebiliyorsunuz. Bu size tanıyıp sevip de bok çiş muhabbetinden öteye gidemediğiniz arkadaşlarınızla olan münasebetinizden yer yer sıkıldığınızı, utandığınızı ama hayatın tek boyutlu, tek bahisli bir süreç olmadığını kavrayıp her yöne açık olma telkinleri içinde mobil mezarınıza-uyku ölümün kardeşidir- uzanıyorsunuz.