12.28.2007
12.22.2007
ex-next
12.09.2007
12.08.2007
"Etek sarı sen etekten sarısan sarısan
Etek sarı sen etekten sarısan sarısan
Kurban olam Bey dağının karısan karısan
Kurban olam Bey dağının karısan karısan
Sordum soruşturdum kimin yarisen yarisen
Sordum sual ettim kimin yarisen yarisen
Ben sormadan dolu gibi döküliy
Ben sordukça gözlerimden yaş geliy le le yaş geliy, vay
Bir gömlek diktirdim kolu düğmeli düğmeli
Bir gömlek diktirdim kolu düğmeli düğmeli
Herkes kaderine boyun eğmeli le le"
11.24.2007
rendım
kopi peystlerle köşe yazılarını dolduran salak yazarlar gibi hissediyorum, cepten yiyorum. kısaca bu aralar her söylediğinize "aa ben de!" "sen onu bana sor" "asıl ben..." gibi sinir bozucu tepkiler veren sinir bozucu insanların durumu, şarkı türkü şansonlarla benim aramda yaşanıyor. kısaca olmadı ama.
"You fight like the night
Weakness is my guide
I’m walking a dark road
I’m running out of time
I don’t want to die
I love your eyes
They show me above all
Show me I’m loveable " Malcolm Middleton
11.21.2007
b e n ö c ü y ü m
"Oh sister, come for me
Embrace me, assure me
Hey sister, I feel it too
Sweet sister, just feel me
I'm trembling, you heal me
Hey sister, I feel it too" Depeche Mode
Lakin içim dışım sağım solumdaki sesleri kendi mikrokozmozumda yaşanan sıcak gelişmelerden dolayı duyamamaktayım. kim ne demiş, kim kimi sevmiş, kim kime giydirmiş, kim neye niyetlenmiş artık benim algı sınırlarımı aşan bir vaziyette; etrafta vızırdayan insanlar var. artık görmek istediğimi göremiyorum. duymak istediğimi duyamıyorum. sadece vızırdamaları duyuyorum. işin fena tarafı da pasifloralanmış bir vaziyette etrafta salınıyorum. dışı gülen içi kan ağlayan türkan şoraylamalarımdan gına geldi. ama iyi değilim bu aralar. dillendirememenin getirdiği iç sıkıntısı, ancak ve ancak vücudumu suçlayabileceğim bir uyku hali, ben ilerlemediğim için ilerlemeyen büyük projelerim, iş yaşantısının gerçek yüzü, modern şehir zımbırtıları, "zorttink is allak bullak" durumlu feysbuh kimsecikleri, histerik ülkesel saçmalamalar. normalleşme isteğinin artık anormal ve hatta paranormal karşılandığı bir şehir devleti. gerçi türk rüyasını yaşatmama engel olan herkese müteşekkirim. orası ayrı. ama insan kendini değersiz, biçare gördü mü her şey sıfırdan başlıyor. sizi gerçek hyatt regency'de poke'leyecek real turkish arkadaşlarınız olmadığından kelli bir itenek, onu geçtim düşmenizi engelleyecek bir takoz refakatçiniz olmadı mı her şey daha da beter oluyor. ne dışarı çıkmaya, ne manitasallaşmaya-halihazırda varolsa da- ne de erdemli kalmaya takatiniz kalıyor. şimdi boşlukta sen salınırken ben de yarın yeni işime hazır gidebilmek için uyuyayım biraz. sözü de izlediğim tek-şimdilik- bergman filminden bir ehlikeyfe bırakayım. "gün nasıl başlarsa başlasın gece her zaman hüzün ve kederle biter." the virgin spring
11.17.2007
'Yeşilimizi bize verin ulan!' diye bağırmak istiyorum. Öncelikle Karadenizli tüm müteahhitlere, ardından 80'li yıllardan itibaren gecekondu belasını ve yamuk kentleşmeyi başımıza saran rahmetliye buradan sevgilerimi yolluyorum. Ya, cennetin tasvirinde bile ağaç, nehir var. Güzelliklerin hepsi doğada. Hiçbir kutsal kitapta 'Cennet öyle bir yerdir ki, oradaki dağların hepsini siyanürle zehirlidir. Denizi asit gibidir. Meyveleri hormonlu, tabiatı leş gibidir' yazmaz. Yani diyorum ki zaten cennet yaratmak zor bir şey değil. Hatta cennet gibi yerler yaratmak için bir şey yapmak gerekmiyor. Tam tersine hiçbir şey yapmamak, yeşile dokunmamak gerekiyor. Peki neden dokunuyoruz gibi gerzekçe bir şey sorayım mı? Yok canım, para için olduğunu hepimiz biliyoruz. " Kaan Sezyum
11.12.2007
10.21.2007
this modern life
İnsanın kendisini haybeden bir umut için ömrünü heba etmesi koymuyor da umudu olanın umudunun umurunda olmaması koyuyor... o zaman süper kürklü hayvanlardan gelsin "...you've got to tolerate all those people that you hate i'm not in love with you but i won't hold that against you..."
10.14.2007
belki de değil?
10.11.2007
gerizekalılaştıramadıklarınızdan mıyız?
"Los Angeles'ten özel jet uçağıyla İstanbul'a gelecek olan Costner, İstanbul'da Ayasofya'yı, Sultanahmet'i ve Topkapı Palas'ı gezecek. " Sabah
10.03.2007
geçmiş zaman alır ki!
yine kara karargah'ıma geri dönüyorum. esasında yazıp bozduğum neşriyatı dizsem burdan köye yol olur lakin konumuz dili geçmişler değil. konumuz şu an. zaten bu aptal yazıları neden yazıyorum muhasebesini yapmamakla öğünürken bi anlık düşünceyle bu kadar uzak kaldım. bi de tabii artık yalnız olmadığımı üç beş yedi kişinin yazılarımı takip ettiğini düşünmek beni biraz sitreze sokuyor. yani esastan samimi olduğum bir ortamda, aman onun ekmeğine yağ sürmiyeyim aman şunu hazır olda bekliyeyim gibi hezeyanlarla samimiyetsizliğe dönüştürmek istemedim. bir arkadaşım neden benden bahsetmiyorsun dedi bir keresinde mesela. nasıl yani? diyemiyorsunuz ki. ben bambaşka bir hayat yaşıyorum. sen bugüne kadar bir yalanı yaşamışsın mı diyeyim. neyse artık diyebilirim. insanlar işte. zahiri ile gerçek hayat arasındaki dengede bir o yana bir bu yana yatıp şaşırmış halde debeleniyorlar. sonra şu (evet şu) zahiri alemde yarattıkları poş spays, castduit, ya da xyz'nın en azılı hayranı imajlarının gerçekle yakından uzaktan alakası olmadığını gördüklerinde yaşadıkları içsel dilemmaları size yansıtmaları, yumurtadan çıkıp kabuk seçmeleri, kendi boklarının yaydığı kesif kokulardan rahatsız olmalarını bir yana bırakıyorum sizi de beğenmez oluyorlar. burada birine kesin geçirdim ama kime acep. perihan mağdem yazıyor ben de yazarım. bakınız belki de blog tarihinde ilk kez bir paragraf başı yaptım. çünkü bu konuyu uzatmaya niyetim yok, sakin ihtirassız hayatımdan devam etmek niyetindeyim. evet, kimlerle başlıyoruz? nereden başlıyoruz? sevgili bloguma longtaymnosi kadar uzağım. nerede o sadece o ve benim olduğumuz boşluklar. bir kitapta okumuştum. şöyle diyordu. iyi de olsa kötü de olsa bütün hatıralar acı verir. e doğru diyorsun be kadın diye içinden geçiriyorsun. bu aralar ecnebi memleketindeki ikametimi özlüyorum. artık ne insanlarla konuşma takatini kendimde bulabiliyorum ne de elimdekilerin kıymetini idrak edebiliyorum. İftar açgözlülüğüyle sipariş edip yiyemediğim yemekler, gerçekten çok çok sevip, onlar için çok üzüldüğüm ama hiç belli edemediğim ailem, asla best friyends forevır olamayacağım bir gün hepsinin beni terketmesini beklediğim sevgili arkadaşlarım, arkadaş olmak isteyip asla kıvamı tutturamadığım değerli insanlar, boşuna harcanmış nakit ve plastik paralar. her şey gözümün önünden geçemiyor şimdi. esasında gün içinde düşündüklerimi bir kenara not edip yazına döksem pek de fena olmaz. bu hususta kendime güveniyorum. belediyecilik benim işim değil çünkü benim işim burda kendimi anlatmak.
9.19.2007
"löbeljikanpuvan"
8.25.2007
8.24.2007
herkes farklı, herkes çeşit
7.13.2007
dont taç onli voç?
"Dünyayı güç ilişkilerinden ibaret görenlerin, hayatı güç ilişkileriyle okuyanların insanlığa reva gördüğü manzarayı üzülerek izliyoruz. Hukuksuz savaşlar, işgaller, acılar, gözyaşları, yoksulluklar ve kirlilikler. Oysa uygarlığın esas kriteri, esas kudreti ve esas güç, insani erdemlerin yüceltilmesi ve insan ruhunun zenginleşmesi olmalıdır. Bugün insana ait bütün kadim değerleri ayakta tutanlar, dünün ve bugünün sanatçılarıdır, insanlığın kültür mirasıdır." R.T.Erdoğan
6.30.2007
ehlileştiremediklerinizden miyim?
6.17.2007
yap-pislet-devret
6.07.2007
işte yine ankara hanesine koşar adımlarla ve de müteheyyiç geldik. insanın kendini dinlemesi için iyi bir fırsat elbet. istanbul'daki göçebe hayatımı niyahete erdirmeye ramak kaldı. artık -umarım- ben de "huzur"u bulabileceğim. lakin huzur denilen meret öyle yaman ki, istanbul coğrafyasında nasıl bir topografyaya yerleştiğinizden arkadaşlarınızla olan uzak-yakınlık mesafesine, "bina bilgisi 1" kurallarıdan gün ışığına, iki nokta arasındaki en yakın mesafelerden psikolojik savaşlara kadar etkili oluyor. evet neyse konuyu buğulandırmadan hohhohlamadan karne hediyemi istiyorum. bir adet konut. bi de insanları hayal kırıklığına uğratmamak-bu hususta sütten ağzımın yanışını hazin bir şekilde izledim- bi de. bi de bi de. zaten bitmez senin isteklerin. mardin'e de gitmek istiyorum. fas'a da. seneye italya, belçika, isveç turu yapacağıma kesin gözüyle de bakıyorum, ürdün de staj yapacağıma da. fransızcayı sökeceğime de. sonra iyi bir mimar olacağıma da inanıyorum. mutlu olacağıma da. beni sevicek bi patronum olacağını da düşünüyorum. halbuki ne saçma şeyler bunlar. bugün allah için ne yaptın diye sorsan yarınım için ne yaptın diye sorsan bana boşluk sana nah yaparım. istanbul ankara yolunda otbis tevesinde çıkan o maskeli başları görüp göz devirmek, empeüç dinlemekten başka ne yaptın, okuyacağım diyip getirdiğin tuğla gibi kitapların içi acımadı mı yolculukta? anca fırıldak bakışlar. gözleri kapalı olarak yaşamanın kolay olduğunu her geçen gün daha iyi idrak etmekten başka bugünden kar kalan bir şey yok. trendleri takip etmek, müzik dinlemek, para harcamak, "o"nun orada olmasını dilemek, anneye oflamak, senden olmayanı küçümsemek, sora gelip burda günah çıkarmaktan başka ne boka yarıosun? yarının için ne yaptın? bugün kendimi çok küçük, çok yavan hissediyorum. belki değilimdir. kurtlar sofrasında avarajın üstünde bi yerde olduğumu biliyorum ama bilmek ile hissetmek aynı şey değil. bugüne değin insanlarda şunu gözlemledim. kendini satmak, ne pahasına olursa olsun. boyalı küplerle konuşmak, onlara vurduğunuzda çıkan tınn seslerini bertaraf etmek için çırpınışlarını izlemek, ya da tam tersi tınnn sesleriyle gurur duymalarını seyretmek. insan da ayrı bi şerefsiz, hayatın anlamını hayatın içindeyken değil, dinlenirken sorguluyor. bu da bi ayrı bi mesai. aman yok. bugüne kadar yaşadığım tüm formatsızlıklardan, hayalkırıklıklarından, yanlış anlaşılmalardan, küstahlıklarımdan arınmak istiyorum. arın da gel.
5.27.2007
5.23.2007
"...Genç Siviller'den gönüllerince bir cumhuriyet tarifi alsak? En çok özlemini çektiğimiz şey, tüm halkın katılımıyla yeni ve tam anlamıyla sivil bir anayasa hazırlanması. Darbecilerin yargılandığı, Yüksek Öğrenim Kanunu'nun kurumuyla beraber kaldırıldığı, üniversitelerin özgür olduğu, gençlerin düşmana karşı bir korkuluk olarak görülmediği, tek boy ve tek tip keresteler üretir gibi yetiştirilmediği bir ülke düşlüyoruz. Gençliğin iktidar söylemlerini koklamadığı, iktidar kimdeyse onun tarafında konumlanmadığı, tüm dünyada olduğu gibi, cesaretle farklı ve yeni şeyler söyleyebildiği bir cumhuriyet istiyoruz. Türkiye'de gençliğin şu an bildiği tek şey, zaten kendini korumaktan aciz olan siyaseti eleştirmek. Oysa ortada başka daha büyük iktidar odakları, hegemonik söylemler ve tekeller var. Önemli olan cesaret edip onlara karşı bir şeyler söyleyebilmek. Genç Siviller olarak hepimizin öyküleri, geçmişleri birbirinden farklı ama ortak ahlaki ve siyasi ilkelerde buluşuyoruz. Türkiye'de çözülmeyi bekleyen o kadar yakıcı problemler var ki... Kürt sorununa veya Hrant Dink cinayetine bakarken solcu olsanız ne olur, İslamcı, muhafazakâr veya liberal olsanız ne olur? Biz öncelikle vicdanımızın peşinden gidiyoruz, 'vicdani siyaset' yapıyoruz. Eğer ezilen karşısında içinde gerçekten acı hissedebiliyorsan vicdanlısın demektir, gençlik de böyle olmalı bizce." Radikal
5.21.2007
sağda solda dirlik
5.17.2007
slm nbr kibbb
5.14.2007
itham ediyorum!
"...Ama 'yarabbi şükür' lafını niye kullandın diyenlere çok kızıyorum. Bazıları burayı, yaşadığı yeri reddediyor ya! Sen hiç mi kullanmadın sanki 'yarabbi şükür' lafını hayatında? Tamamen Batı özentisi birtakım insanlar yaşıyor burada, onlar için bazı şeyler çok 'banal' oluyor. 'Körebe' albümünü yaparken 'bağlama mı, darbuka mı?' diyenlerle şimdi 'yarabbi şükür mü?' diyenler aynı insanlar. Onları kaale almıyorum, ama nasıl olur da böyle bir şeye kızabilirler diye şaşırıyorum. " Göksel
halka ve olaylara mütercim
"14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerle Türkiye'de tek parti yönetimi son erdi ve çok partili hayata geçildi. İşte o günden beri rahat yüzü görmedik. Halk meclisleri doldurdu, vatandaş Meclis'e giremedi, Reşolar Memolar memleketi yönetmeye kalktılar, her kafadan bir ses çıktı. O tek doğru partiyi kendi başlarına bulabilmeleri için halkın önüne defalarca sandık kondu, şaşırtmaca için çok sayıda seçenek sunuldu. Ancak her defasında 'bu halkı boş bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya' sözünü haklı çıkaran sonuçlar ortaya çıktı. Demokrasi bize beş beden büyük geldi. İşte bu yüzden bizim şimdilik layığımız bir Tek Parti rejimidir. Tek Parti kalsaydı, o parti de iktidara gelmesi meşru tek parti olan CHP olsaydı başımız ağırmaz, bu sıkıntıları, darbeleri, muhtıraları yaşamazdık, darbe mi olacak diye her gece boşuna gerilmezdik, istikrar olurdu, iş dünyası da önünü görürdü... Baykal'ın konuşmalarından niyet okuması yaptık ve buna göre CHP için bir Anayasa değişikliği paketi hazırladık. "-Saltanat geri gelsin. Sezer'in oğlu cumhurbaşkanı olsun. 3 CHP oyu 1 AKP oyunu götürsün. CHP'ye verilen oylar 5, AKP'ye verilen oylar yarım sayılsın. Anayasa Mahkemesi dağıtılsın, Kanadoğlu BAŞKADI ilan edilsin. Göbeğini kaşıyan adamların oy hakkı olmasın. Tespit için Bekir Coşkun yetkilendirilsin. Tandoğan ve Çağlayan mitingleri Halk Konsülü olsun, ayda bir toplansın. CHP seçimlere girsin. Kazanamazsa seçimler tekrarlansın. Halk Cumhurbaşkanı'nı değil, Cumhurbaşkanı halkı seçsin." www.gencsiviller.net
5.08.2007
nerden kalma?
"K. G. Osmanlı'dan kalma bir evde yaşıyor Ünlü caz piyanisti K. G., Emirgan'daki muhteşem evinin kapılarını 'H. A.' dergisinin son sayısına açtı. 1850'de inşa edilen evden artık G.'in piyanosunun sesi yükseliyor.. İ. C. C.'ın sahibi olan ünlü caz sanatçısı K. G., Emirgan'daki eski bir Osmanlı evinde eşi P. Hanım ve 7 yaşındaki kızı N. ile birlikte yaşıyor. 10 yılda 7 kez ev değiştiren G. ailesi, 1850 yılında yapılmış bu evi 3-4 kuşak sonraki varislerinden satın almış. Evi aldıktan sonra tadilat işlerine start veren ünlü sanatçı, evi yıkıp tekrar yaptıklarını ve dış cepheyi de ahşapla kapladıklarını ifade etti. Yaklaşık 5 aydır bu tarih kokan evde hayatlarını sürdüren G. Ailesi, baharın gelişiyle birlikte bahçenin de tadını doyasıya çıkarıyor. G., 4 katlı ve 480 metrekare kullanım alanına sahip evin restorasyonu için uzmanlardan yardım almış." Sabah
5.03.2007
bir kaç iyi adım
4.30.2007
4.28.2007
hepimiz karındeşeniz
Bir dinsiz olarak inançlı Müslümanların inançlarının gereğini yapmaları (namaz da kılarlar, başlarını da bağlarlar) beni zerre kadar germiyor da- Batı okullarından başka okul görmemiş, anneannesinin annesi dahi İstanbul'da doğmuş (coğrafi konum anlatılıyor) bir kadın olarak beni bu görüntü (türban) daraltmıyor da-Bu kasmayı/germeyi/gerdirmeyi, 'Bizim haklı yerimizi BUNLAR işgal ediyorlar' ruh halini (temelde yaşadıkları tam da bu! 'kültürel' 'sosyal' sandıkları bir sınıf 'didişmesi' zümre 'çekişmesi') abes buluyor da- ESAS MESELEme geliyorum: Bir nevi Kadın Düşmanlığı Çeşidi olduğunu da düşünmekteyim 'Türbanlı Kadın! Gözümüze Görünme!' krizlerinin. (Kitliceez seni evine!) ...
...Ben yalnızca esef duyarım onları YOK sayarak bunca etkin ve yetkin şahsiyetlerini görmezden gelerek yapılan bunca utandırıcı (DA) konuşma adına... Hakiki bir TEMSİL sorunundan söz edecekseniz de: 'Yüzde on'luk baraj tamamen antidemokratiktir' yazarken bizim gibi zibidiler, nasıl sağır, dilsiz, kör ve bakarkör takıldığınızı hatırlatmak isterim. Yaaaaa! 'Demokrasinin şu dilimi bana yarar; öbür dilimi gerer' diye bi 'şey' olmaz. Onun adı: dik-ta-tor-yaaaa." Perihan Mağden
so what?
eveet. bugün kendimle küçük bi oyun (dublaj türkçesi) oynayacağım. kendime hayattan bi ara sınav yapacağım. evet. başlıyoruz. istediğim sorudan başlayabilirim ve kağıdı dik kullanmak zorundayım! mimarlık nedir? ıı. üç boyutlu mekan yaratma sanatı? yemedi mi? kültürü kullanarak şey oluodu. şimdi kültür cepte. bunu yaratacağımız mekanlarda gösteriyorduk. tamam. hmf. o zaman ortaya ne çıkıo? şekillendiğimiz kültürde çevre verilerinden yararlanarak üç boyutlu mekan yaratma zanaati/sanatı. bana göre boşluk yaratma sanatı. bi de artizlik yapma. bi de kahrolma. arkadaş nedir? arkadaş bi siktir git ya dediğimizde siktir olup gitmicek kimseye denir. asmaz germez . çoğunlukla maldır. gözden uzak olunca bi denişik olur. kullanılmışlık hissiyle kıllandırmadıysa en temiz en güzel döneminizi yaşarsınız. ama her beşer parametreli alanda olduğu gibi mütemadi bir çizgi olmaz, sleş dat kom olur, kesit çizgisi olur, üstte kalan çıkma olur, olur da olur. toparlamak gerekirse ay niyd e frend oh ay nid e frend tu meyk mi hepi isimli garb şarkısında olduğu gibidir ama ama ama mutluluğun formülü çok açık değildir. osmanlıca nedir? eski türkçedir. ölü bir dil sayılmakla beraber başbuğğğlar ölmüyorsa neden ölsün bu haybrid/haybörd/hıyabirit güzel. şu an haftada iki kere ruhunu çağırma seansına katılıyorum. katılıyo muyum? bu başlıbaşına bi başlık. neyse osmanlıca diye bir şey yoktur. o zaman selçukluca da olması gerekir. osmanlıca, türkçenin arap ve fars dilinden haddinden fazla etkilenmesi/etkileşmesi(?) neticesinde oluşmuş bir lisandır. türkçe gramatiğine uyduğundan buna başka bir dil demek yanlış olur. osmanlıca konuş da dinleyelim demek yedi ölümcül günah içinde olsa olabilicek bir cürümdür. ebeveyn nedir? iyi bişeydir. gün aşırı sizi arar nedensiz bi şekilde hasta olup olmadığınızı, havaların nasıl olduğunu, derslerin nasıl olduğunu sorar sonra kaybolurlar. aybaşınız geldiğinizde hayatınızdaki kanamaya tampon ilaç olurlar. ekstre, fatura gibi iki boyutlu, cüzdan, çanta, dolap gibi üç boyutlu, aşk meşk gibi çok boyutlu meselelerle ilişiklikleri akıllara zarardır, zararlıdır. az görülünce çok sevilir, aranır; çok görülünce çok sıkılınır, çok sevilince çok hoyratlaşılır, çok sevince çok üzülünür. gönül nedir? herkeste olan bir organa eski çağlardan beri aşk, nefret, acıma ne menem emoğşın varsa anlam yüklenmesidir. (processing...) biz de babadan ne gördüysek o. başka bir gönülle muhabbet halindeyken, gidip gelirken, atıp dururken üzerine frajil etiketi yapıştırmak elzemdir. heyecan nedir? belki de diğer bütün duygulardan komplike, uzun sürmeyen o yüzden onbir ayın (sağdan sola yukarıdan aşağıya; muharrem, safer, rebiyyülevvel, rebiyüllahir, cemaziyelevvel, cemaziyelahir, recep, şaban, şevval, zilkade, zilhice) sultanı gibi her dem baştacı olan. yapayı pek yavan, doğalı da kırk yılda bir gerçekleşen doğa olayıdır. Cevap Anahtarı: mimarlık 1 . Mimar olma durumu, mimarın işi ve mesleği. 2 . Belirli ölçü ve kurallara göre yapılar yapma sanatı, mimari. arkadaş 1 . Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri, yaren. 2 . Bir ortamda birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik Osmanlıca 1 . XIII-XX. yüzyıllar arasında Anadolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan Türk dili. 2 . sıfat Bu dille yazılmış olan. ebeveyn Anne ve baba: gönül 1 . Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı: 2 . mecaz İstek, arzu heyecan 1 . Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu. 2 . felsefe Coşku. (Kaynak: www.tdk.gov.tr)
4.24.2007
yüzüne de söylerim canım! söyledim hatta!
4.22.2007
içimdeki keriz
4.16.2007
şimdi yazıp yazıp sildiğim şu yazılardan ve kötü internet bağlantılarımdan bahane ederek yazmadığım bloguma geri dönmek istiyorum. lakin bağlantı olanakları elvermiyor. gelgelelim dimağımda iki lakırdıyı toplayıp bişiler yazmak var mı derseniz yok, derdim yine istanbul'la. İnsanın alıp veremediğinin bolca olduğu kaç kent vardır şu dünyada? soruyorum. kim abu dabi'yle dertleşir? kim lagos şehrini bir çiçekle özdeşleştirir? insan her gün görüp günden güne eriyen bu şehre nasıl acımaz? kendi sorunlamızın esas sebebi olduğu yetmiyormuş gibi bi de kendine çeki düzen vermiyor.
3.29.2007
3.27.2007
gidelim buralardan dayanamıyorum!
Hepimiz Cenevizliyiz! Allah bu ülkenin başına gelen giden bütün göt politikacıların, bu ülkeyi, bu şehri kuşa çeviren bütün küçük burjuvanın, laz mütaahitin, otopark mafyasının, "küçük" esnafın, taşralının, bilirkişinin, kendini bilmezlerin belasını versin. Orospu çocukları çekin şu güzel diyardan elinizi! 700 yıl yağmur çamur demeden üzerinde konaklayan her medeniyetin sırtını dayamasına sesini çıkarmayan şu biçare "duvar"dan ne istiyosunuz? Sikerim metronuzu! Alçak adamlar! "Taksimden Haliç’e inen metro inşaatı, Galata’da durdu. Çünkü projeye göre metro, Cenevizlilerden kalma tarihi Galata surlarının tam üzerinden geçiyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Sadece o duvar sorun yaratıyor” şeklinde açıklama yaptı. Topbaş’ın ‘duvar’ olarak adlandırdığı Ceneviz surları ve üzerinde yer alan Yanık Kapı ise İstanbul kültür mirasının en önemli parçalarından biri. 700 yıllık Yanık Kapı, Galata surlarının 12 kapısından ayakta kalan sonuncusu ve uzmanlara göre, Galata Kulesi kadar değerli bir yapı. Kapının üzerinde yer alan tarihi arma da, Galata’nın Ceneviz kolonisi olduğu günlere dair önemli bir belge. Yanık Kapı 1335 yılındaki yangından sonra inşaa edildiği için bu adı almış. Zeminin yükselmesi ve araç geçişleri ile kapı zaman içinde tahribata uğramış. Son olarak 2005 yılında bölgedeki doğalgaz inşaatı sırasında, İGDAŞ’ın kepçesine takılarak kırılmış. Kaza sonrasında yapılan restorasyonun ardından tarihi arma demir parmaklık içine alınmış. Kepçelerin, kamyonların tahribatından kurtulan Yanık Kapı ve Ceneviz surları, bu kez büyükşehirin metro projesine takıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, proje yapılırken, surların hesap edilemediğini söylüyor. Doktorasını sanat tarihi üzerine yapan Mimar Kadir Topbaş konuyla ilgili olarak “İş belli bir noktaya geldiğinde farkettik” diyor. Ancak Başkan Topbaş’ın farkedilemediğini söylediği Galata surları, şehir planlarında net bir şekilde görülüyor. Büyükşehir Belediyesi, metro inşaatına devam edebilmek için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan görüş sordu. Kurul da surların taşınmasına karar verdi ve taşınma işleminin ne şekilde ve nereye yapılacağına dair bir bilim heyeti raporu istedi. Ancak henüz bu heyet oluşturulamadı. Uzmanlara göre, surların taşınması mümkün değil. Ayrıca taşınması halinde nereye götürüleceği de ayrı bir sorun oluşturuyor... Z. S. - Ankara 23 Mart 2007, Cuma 12:54 ben orayı henüz görmedim, sakın ha oraya zarar vermeyin. orası türkiyenin tarihi! " www.ntvmsnbc.com
2.10.2007
benbeylegüzelimfalanfilan
2.05.2007
elifbağ öğreniyorum!
Aşkım isyanlardanın yerini aşkım nisyanlardaya bırakmasıyla birlikte hayat komplike olmaktan çıkar. ilk önce artık her yüzde ondan bir şey aranmaz, yeni birileri bulunmaya çalışılırken titizlik aranamamakla beraber bu ileri safhalarda sütten ağzı yanmaya dönüşür ki fenadır, insanlara daha bi temkinli, çekingen yaklaşılır kaşarlık müessesinde işe alınmadıysanız. arkadaşlara daha bir sarılınır, türkan şoray misali "herkesin sevgilisi" olunur. tensel ihtiyaçlarınızı arkadaşın ensesine tokat, saç çekme, ağlayan kızların omuzlarınızda oluşturduğu ıslaklıkla karşılanır, yeşerilir onun olmadığı her yerde canımlar başlar. asillikten avamlığa ya da tam tersine geçilir. ne değilseniz o olunur. Sonra teknolociler gelişir, geniş bant internet hizmetleriyle "al bak bu şargı bizim şargımız olsun", "of ne biçim smayli koydum ama" diyerek "ye avatarım ye" prensibiyle önceden mendil düşürme, gerdan kırma, göz süzme, dokundurma, elle tacizin yerini bu samimiyetsiz/soğuk/ucuz şeyler süsler. Ama geçecek de bir gün gelecektir. ne olucak bu gençliğin hali diye kaygılanmak yersizdir, çünkü gençliğin halini iki kurtlar vadisi bir sihirli annem arasına sıkıştıran entel kuntel sağlı sollu insanlar sorunların köklerine inmekten acizdir. gençler ise her önüne gelene verir. bu da görece iyi bi şeydir. fakat sorunu çözmeleri için onlarında büyümeleri lazımdır. ama büyümek kötüdür. Bu konuda tıbbın aktarlardan daha fazla ileride olduğu muğlaktır. Bu yazının da amacı sapmıştır. susulmalı, bavullar hazırlanmalı, yollara düşülmelidir.