5.27.2007


"Amerikalı bilim adamları, beynin ilk aşkı asla unutmadığını söyledi. K. D. Ü. psikologlarından N. K., yaptıkları 14 yıllık bir araştırma sonucunda, ilk aşka ait hatıraların bağımlılık yaratan ilaç veya uyuşturuculardan bile daha etkili olduğunu açıkladı. İlk aşka ait hatıraların beyne kazındığını belirten K., bu anıların kontrol edilmemesi halinde, evliliklerin dağılması, ve kronik yalnızlık gibi yıkıcı sonuçların yaşanabileceği uyarısında bulundu... Kalish, ilk aşkı unutmanın insanın gücünü aşan bir fenomen olduğunu da belirtti." Sabah
Fotoğraf: www.lesoir.be

5.23.2007

"...Genç Siviller'den gönüllerince bir cumhuriyet tarifi alsak? En çok özlemini çektiğimiz şey, tüm halkın katılımıyla yeni ve tam anlamıyla sivil bir anayasa hazırlanması. Darbecilerin yargılandığı, Yüksek Öğrenim Kanunu'nun kurumuyla beraber kaldırıldığı, üniversitelerin özgür olduğu, gençlerin düşmana karşı bir korkuluk olarak görülmediği, tek boy ve tek tip keresteler üretir gibi yetiştirilmediği bir ülke düşlüyoruz. Gençliğin iktidar söylemlerini koklamadığı, iktidar kimdeyse onun tarafında konumlanmadığı, tüm dünyada olduğu gibi, cesaretle farklı ve yeni şeyler söyleyebildiği bir cumhuriyet istiyoruz. Türkiye'de gençliğin şu an bildiği tek şey, zaten kendini korumaktan aciz olan siyaseti eleştirmek. Oysa ortada başka daha büyük iktidar odakları, hegemonik söylemler ve tekeller var. Önemli olan cesaret edip onlara karşı bir şeyler söyleyebilmek. Genç Siviller olarak hepimizin öyküleri, geçmişleri birbirinden farklı ama ortak ahlaki ve siyasi ilkelerde buluşuyoruz. Türkiye'de çözülmeyi bekleyen o kadar yakıcı problemler var ki... Kürt sorununa veya Hrant Dink cinayetine bakarken solcu olsanız ne olur, İslamcı, muhafazakâr veya liberal olsanız ne olur? Biz öncelikle vicdanımızın peşinden gidiyoruz, 'vicdani siyaset' yapıyoruz. Eğer ezilen karşısında içinde gerçekten acı hissedebiliyorsan vicdanlısın demektir, gençlik de böyle olmalı bizce." Radikal

5.21.2007


"zaman ilaç değil, zaman çürütücü, gülmek, gülmek mümkün mü?" Aydilge

sağda solda dirlik


eveet. bugün oy kullanma hakkımı ellerime aldım. kısa ve yorucu bir yolculuktan sonra bağlı bulunduğum mahallenin sosyetik/üst orta gelir grubu/bilinçakan insanlarının doluşturduğu bir kalabalıkta beklemek zorunda kaldım. insanlar ne garip. bilinç akıyor akmasına da. sanki "başına güneş mi geçti ne oldu sana" diye bağırasım geliyor içimden onlara. dışarıda kendileme alanına mitinglerde bile giremeyeceğiniz bir kimse çaresizce form doldurmaya çalışıyor. amarıka'da mastır yapmış, şu anda üst düzey yönetici olduğundan yüzde seksen arsız olduğum eli palm tutan bir plaza kimsesi dönüp hangi ilçede yaşadığını soruyor, dahası var en büyük derdi saçlarındaki beyazlıklar olduğunu tahmin ettiğim evlilik sonrası koyvermişliğiyle kilo manyağı olmuş teyzenin sorusu hangi ilde yaşadığımızdı. istanbul yazacağız di mi bu kısma diye çaresizce bana döndü. "elalem deliye biz akıllıya muhtaç" isimli son derece benmerkezcil gıcık sözü dillendirmek için sinsi bir fırsat daha. eller oğuşturulsun. sosyetik cumhuriyet kadın muhtarımız ise o plaza insanına he cağnım he yavrum dedikçe genç adamın kaale alınmaması neyin kendimi ezilenlerin sosyalist platformunda gibin hissetmeme yol açtı. ohh nası oluomuş sen ki bizi sokaklarda görmüyorsun demedim tabii ki. ona içten bi sempati duydum hatta bi ara empati yapsam mı die bile düşündüm. yani bu şey gibi. hani televizyonda savaşlar, binbir çeşit afetler görüp bir damla gözyaşı döküp sonra çay demlemeye gitmemiz gibi. vicdanımız iki damlaya tav oluyor. yoksa bugün allah için ne yaptım? hiç. neyse konuyu saptırmamak lazım. öyle işte. çok çılgın bi mahallede oturuyor görünüyorum. halbuki benim şu anda bulunduğum yokuş türkiye mozaği/ebrusu/frizi. zenciler, çingeneler, çarşaflılar, araplar, kafası aydın kimseler, liseliler, turistler, yokuşta her nasılsa top oynayabilen çocuklar, sepetle yumurta ekmek çeken ev hanımları, çıkmalar, eklektisizm, çan sesi, ezan sesi, yakında uzan sesi-seviyesiz espri-, boğaz, bize bakıp iki apartman arası ancak nası huzur bulunabileceğini gösteren mezar taşları, güzelim mermer çeşmeler. ve işin en ilginç yani bu serüven/biristanbulmasalı/istanbulşahidimdir/anlatistanbul sadece iki üç dakikalık bir yuvarlanışın neticesi. eğer bakmak istesek çok görebiliriz o zaman. geldiğim bozkırlarda böylesini görmemiştim ama oranın bana verdiği bir güzellik bu alışabilme, adapte olabilme, katlanabilme dürtüsü. neyse susar mısın ağıraksak? bugün magazinden bahsetmeyi planlıyordun bak yine romantik isyankarlaştın sonlara doğru. hepimiz bu tumturaklı lafların çizim yapmamaya yönelik küçük hareketler olduğunu biliyoruz. şimdi ona kadar sayıcam ve yavaşça ellerini o klavyeden çekiceksin. yok yok bi elim otoketi açarken diğer elim de diğer doğramasız pencereleri kapatıcek! ha-zır-mı-sın?
hamiş: ankara seni özledim.

5.17.2007

slm nbr kibbb


az kaldı, yapabilirim, daha iyisi olabilecekti (future "perfect" simple) ama yine de yapabilirim. şu lahza sadece son model bi dumaybest istiyorum. bi de öksürüğüm/aksırığım için bi zencefil-bal-süt trajedi dans üçlüsü, bir çay bardağı ıhlamur, bir tutam sevgi, suzanna tomaroo ohş ağıraksak sapıt! Tamam derin nefes alıyoruz... Son olarak içinde bulunduğumuz ahval(haller-en arabe) ve şerait(şartlar-aussi en arabe-) içine cuk diye oturacak bir perihan mağden cümlesi oturtmak istiyorum. "ben düşünmenin suç olmadığı bir ülkede yaşamak istiyorum."

5.14.2007

itham ediyorum!

"...Ama 'yarabbi şükür' lafını niye kullandın diyenlere çok kızıyorum. Bazıları burayı, yaşadığı yeri reddediyor ya! Sen hiç mi kullanmadın sanki 'yarabbi şükür' lafını hayatında? Tamamen Batı özentisi birtakım insanlar yaşıyor burada, onlar için bazı şeyler çok 'banal' oluyor. 'Körebe' albümünü yaparken 'bağlama mı, darbuka mı?' diyenlerle şimdi 'yarabbi şükür mü?' diyenler aynı insanlar. Onları kaale almıyorum, ama nasıl olur da böyle bir şeye kızabilirler diye şaşırıyorum. " Göksel

halka ve olaylara mütercim

"14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerle Türkiye'de tek parti yönetimi son erdi ve çok partili hayata geçildi. İşte o günden beri rahat yüzü görmedik. Halk meclisleri doldurdu, vatandaş Meclis'e giremedi, Reşolar Memolar memleketi yönetmeye kalktılar, her kafadan bir ses çıktı. O tek doğru partiyi kendi başlarına bulabilmeleri için halkın önüne defalarca sandık kondu, şaşırtmaca için çok sayıda seçenek sunuldu. Ancak her defasında 'bu halkı boş bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya' sözünü haklı çıkaran sonuçlar ortaya çıktı. Demokrasi bize beş beden büyük geldi. İşte bu yüzden bizim şimdilik layığımız bir Tek Parti rejimidir. Tek Parti kalsaydı, o parti de iktidara gelmesi meşru tek parti olan CHP olsaydı başımız ağırmaz, bu sıkıntıları, darbeleri, muhtıraları yaşamazdık, darbe mi olacak diye her gece boşuna gerilmezdik, istikrar olurdu, iş dünyası da önünü görürdü... Baykal'ın konuşmalarından niyet okuması yaptık ve buna göre CHP için bir Anayasa değişikliği paketi hazırladık. "-Saltanat geri gelsin. Sezer'in oğlu cumhurbaşkanı olsun. 3 CHP oyu 1 AKP oyunu götürsün. CHP'ye verilen oylar 5, AKP'ye verilen oylar yarım sayılsın. Anayasa Mahkemesi dağıtılsın, Kanadoğlu BAŞKADI ilan edilsin. Göbeğini kaşıyan adamların oy hakkı olmasın. Tespit için Bekir Coşkun yetkilendirilsin. Tandoğan ve Çağlayan mitingleri Halk Konsülü olsun, ayda bir toplansın. CHP seçimlere girsin. Kazanamazsa seçimler tekrarlansın. Halk Cumhurbaşkanı'nı değil, Cumhurbaşkanı halkı seçsin." www.gencsiviller.net

5.08.2007

nerden kalma?

"K. G. Osmanlı'dan kalma bir evde yaşıyor Ünlü caz piyanisti K. G., Emirgan'daki muhteşem evinin kapılarını 'H. A.' dergisinin son sayısına açtı. 1850'de inşa edilen evden artık G.'in piyanosunun sesi yükseliyor.. İ. C. C.'ın sahibi olan ünlü caz sanatçısı K. G., Emirgan'daki eski bir Osmanlı evinde eşi P. Hanım ve 7 yaşındaki kızı N. ile birlikte yaşıyor. 10 yılda 7 kez ev değiştiren G. ailesi, 1850 yılında yapılmış bu evi 3-4 kuşak sonraki varislerinden satın almış. Evi aldıktan sonra tadilat işlerine start veren ünlü sanatçı, evi yıkıp tekrar yaptıklarını ve dış cepheyi de ahşapla kapladıklarını ifade etti. Yaklaşık 5 aydır bu tarih kokan evde hayatlarını sürdüren G. Ailesi, baharın gelişiyle birlikte bahçenin de tadını doyasıya çıkarıyor. G., 4 katlı ve 480 metrekare kullanım alanına sahip evin restorasyonu için uzmanlardan yardım almış." Sabah

5.03.2007

bir kaç iyi adım


balansmanlı bir yüzyıl apartıman merdiveninin kovasından dökülen şualar, mumların gölgeleri devleştirmesi, vapurda sarayburnu, piscam, b.'nun tatlı dırdırı, her yokuşun bir de çıkışının olması, kamerada takla atan çocuk, b.'dan utanç ve onun "yazında güveni", ankara'yı istiklal'de görmek ve şemsiyesiz güzelleşen yurda dönüş, 600 saniyenin yavan dakika hesabı, bi arkadaşın arkadaşının arkadaşım olma ihtimali, profilden aptal görünen insanlar, yakınlık uzaklık muhasebesi, mimariye âşık olup, bi çatıya mertek olamamak, toparlanamamanın kronik olduğuna inandıran pejmürde oda, yeni ayakkabı sevinci, bilerek birileriyle yavşaşmak ve self-tiksinti, e.'nin insana kattığı veremi bilirim bilirim, hiç bişeyin eskisi gibi olamama ihtimali, kendini kelimelerle ifade etmenin kifayetsizliği ve yazının icadı... hayatın dengesi...
tüm yaşayamadığım yaşanmışlıklarıma gitsin sıradaki şair. -gariplik kader değil lan gülmeyin lan-
"aşk teknolojik bir kelime
bu gece sana uğramayı düşünmüyorum
saadet diyorsun çünkü
saadet: bir kilide sokulan anahtar
ya açarın ya da kapatırsın." küçük iskender