5.21.2007

sağda solda dirlik


eveet. bugün oy kullanma hakkımı ellerime aldım. kısa ve yorucu bir yolculuktan sonra bağlı bulunduğum mahallenin sosyetik/üst orta gelir grubu/bilinçakan insanlarının doluşturduğu bir kalabalıkta beklemek zorunda kaldım. insanlar ne garip. bilinç akıyor akmasına da. sanki "başına güneş mi geçti ne oldu sana" diye bağırasım geliyor içimden onlara. dışarıda kendileme alanına mitinglerde bile giremeyeceğiniz bir kimse çaresizce form doldurmaya çalışıyor. amarıka'da mastır yapmış, şu anda üst düzey yönetici olduğundan yüzde seksen arsız olduğum eli palm tutan bir plaza kimsesi dönüp hangi ilçede yaşadığını soruyor, dahası var en büyük derdi saçlarındaki beyazlıklar olduğunu tahmin ettiğim evlilik sonrası koyvermişliğiyle kilo manyağı olmuş teyzenin sorusu hangi ilde yaşadığımızdı. istanbul yazacağız di mi bu kısma diye çaresizce bana döndü. "elalem deliye biz akıllıya muhtaç" isimli son derece benmerkezcil gıcık sözü dillendirmek için sinsi bir fırsat daha. eller oğuşturulsun. sosyetik cumhuriyet kadın muhtarımız ise o plaza insanına he cağnım he yavrum dedikçe genç adamın kaale alınmaması neyin kendimi ezilenlerin sosyalist platformunda gibin hissetmeme yol açtı. ohh nası oluomuş sen ki bizi sokaklarda görmüyorsun demedim tabii ki. ona içten bi sempati duydum hatta bi ara empati yapsam mı die bile düşündüm. yani bu şey gibi. hani televizyonda savaşlar, binbir çeşit afetler görüp bir damla gözyaşı döküp sonra çay demlemeye gitmemiz gibi. vicdanımız iki damlaya tav oluyor. yoksa bugün allah için ne yaptım? hiç. neyse konuyu saptırmamak lazım. öyle işte. çok çılgın bi mahallede oturuyor görünüyorum. halbuki benim şu anda bulunduğum yokuş türkiye mozaği/ebrusu/frizi. zenciler, çingeneler, çarşaflılar, araplar, kafası aydın kimseler, liseliler, turistler, yokuşta her nasılsa top oynayabilen çocuklar, sepetle yumurta ekmek çeken ev hanımları, çıkmalar, eklektisizm, çan sesi, ezan sesi, yakında uzan sesi-seviyesiz espri-, boğaz, bize bakıp iki apartman arası ancak nası huzur bulunabileceğini gösteren mezar taşları, güzelim mermer çeşmeler. ve işin en ilginç yani bu serüven/biristanbulmasalı/istanbulşahidimdir/anlatistanbul sadece iki üç dakikalık bir yuvarlanışın neticesi. eğer bakmak istesek çok görebiliriz o zaman. geldiğim bozkırlarda böylesini görmemiştim ama oranın bana verdiği bir güzellik bu alışabilme, adapte olabilme, katlanabilme dürtüsü. neyse susar mısın ağıraksak? bugün magazinden bahsetmeyi planlıyordun bak yine romantik isyankarlaştın sonlara doğru. hepimiz bu tumturaklı lafların çizim yapmamaya yönelik küçük hareketler olduğunu biliyoruz. şimdi ona kadar sayıcam ve yavaşça ellerini o klavyeden çekiceksin. yok yok bi elim otoketi açarken diğer elim de diğer doğramasız pencereleri kapatıcek! ha-zır-mı-sın?
hamiş: ankara seni özledim.

Hiç yorum yok: