10.21.2007

this modern life

İnsanın kendisini haybeden bir umut için ömrünü heba etmesi koymuyor da umudu olanın umudunun umurunda olmaması koyuyor... o zaman süper kürklü hayvanlardan gelsin "...you've got to tolerate all those people that you hate i'm not in love with you but i won't hold that against you..."

10.14.2007

belki de değil?


istanbul ankara istanbul ankara istanbul çanakkale edremit denizli muğla denizli istanbul mardin hasankeyf mardin diyarbekir nemrut şanlıurfa harran halfeti şanlıurfa mardin ankara istanbul ankara. yarın yine istanbul. yine köşe bucaktan köşe beğen dur. gitmek için gidilen, görmek için görülen, sevmek için varılan destinasyonlardan sonra yine sabit bir noktada zabitliğe başlayacak olmanın getirdiği derin elem ve keder -ikisi aynı şey mi?- içindeyim. içindeyiz belki de. -think that pain belongs to you but it happens to us all -dido-bilmiyorum uzaktan romantik bi şekilde yazınca afili duruyor. ama içindeyken mal gibi evet aynen mal gibi koşuşturuyorsun. şu aptal romantik yazılardan yazmıyayım diyorum. hani gidişat o yönde ya. aslında yaşantıma -çirkin artifikıl türkçe kelime- verdiğim istikamet şu yazıya yön verme gayretim kadar abuk. esasında "romantik" mimarlık eserleriyle aram o kadar fena değil ama bu husus dile yüze göze dökülünce benim sinirlerim zıplıo. romantizm insan doğasına aykırı. ya da biz onu çok pislettik belki de. yahu biz ne? başka bir çoğul şahıs yok mu? of çok sıkıldım şu muhabbetten. bir dalda tutunamıyorum zaten. emokid olmak için de az saçlıyım-yunov vataymiyn- bitsin bu yazı. bit.

10.11.2007

gerizekalılaştıramadıklarınızdan mıyız?

"Los Angeles'ten özel jet uçağıyla İstanbul'a gelecek olan Costner, İstanbul'da Ayasofya'yı, Sultanahmet'i ve Topkapı Palas'ı gezecek. " Sabah

10.03.2007

geçmiş zaman alır ki!

yine kara karargah'ıma geri dönüyorum. esasında yazıp bozduğum neşriyatı dizsem burdan köye yol olur lakin konumuz dili geçmişler değil. konumuz şu an. zaten bu aptal yazıları neden yazıyorum muhasebesini yapmamakla öğünürken bi anlık düşünceyle bu kadar uzak kaldım. bi de tabii artık yalnız olmadığımı üç beş yedi kişinin yazılarımı takip ettiğini düşünmek beni biraz sitreze sokuyor. yani esastan samimi olduğum bir ortamda, aman onun ekmeğine yağ sürmiyeyim aman şunu hazır olda bekliyeyim gibi hezeyanlarla samimiyetsizliğe dönüştürmek istemedim. bir arkadaşım neden benden bahsetmiyorsun dedi bir keresinde mesela. nasıl yani? diyemiyorsunuz ki. ben bambaşka bir hayat yaşıyorum. sen bugüne kadar bir yalanı yaşamışsın mı diyeyim. neyse artık diyebilirim. insanlar işte. zahiri ile gerçek hayat arasındaki dengede bir o yana bir bu yana yatıp şaşırmış halde debeleniyorlar. sonra şu (evet şu) zahiri alemde yarattıkları poş spays, castduit, ya da xyz'nın en azılı hayranı imajlarının gerçekle yakından uzaktan alakası olmadığını gördüklerinde yaşadıkları içsel dilemmaları size yansıtmaları, yumurtadan çıkıp kabuk seçmeleri, kendi boklarının yaydığı kesif kokulardan rahatsız olmalarını bir yana bırakıyorum sizi de beğenmez oluyorlar. burada birine kesin geçirdim ama kime acep. perihan mağdem yazıyor ben de yazarım. bakınız belki de blog tarihinde ilk kez bir paragraf başı yaptım. çünkü bu konuyu uzatmaya niyetim yok, sakin ihtirassız hayatımdan devam etmek niyetindeyim. evet, kimlerle başlıyoruz? nereden başlıyoruz? sevgili bloguma longtaymnosi kadar uzağım. nerede o sadece o ve benim olduğumuz boşluklar. bir kitapta okumuştum. şöyle diyordu. iyi de olsa kötü de olsa bütün hatıralar acı verir. e doğru diyorsun be kadın diye içinden geçiriyorsun. bu aralar ecnebi memleketindeki ikametimi özlüyorum. artık ne insanlarla konuşma takatini kendimde bulabiliyorum ne de elimdekilerin kıymetini idrak edebiliyorum. İftar açgözlülüğüyle sipariş edip yiyemediğim yemekler, gerçekten çok çok sevip, onlar için çok üzüldüğüm ama hiç belli edemediğim ailem, asla best friyends forevır olamayacağım bir gün hepsinin beni terketmesini beklediğim sevgili arkadaşlarım, arkadaş olmak isteyip asla kıvamı tutturamadığım değerli insanlar, boşuna harcanmış nakit ve plastik paralar. her şey gözümün önünden geçemiyor şimdi. esasında gün içinde düşündüklerimi bir kenara not edip yazına döksem pek de fena olmaz. bu hususta kendime güveniyorum. belediyecilik benim işim değil çünkü benim işim burda kendimi anlatmak.