11.17.2007


"İstanbul, 2010'da Avrupa'nın kültür başkenti mi olacak? Nasıl olacak? İstanbul denildiği zaman nereleri anlıyoruz? Yenibosna İstanbul'da mı? Avcılar İstanbul'un içi mi? Hadımköy'de oturan İstanbullular yılda kaç kez denizi görebiliyor? Neyse, uzun lafın kısası Boğaz kıyısı ve birkaç kilit nokta dışında İstanbul, kimse kusura bakmasın, hani bizim dost ve kardeş ülkemiz Pakistan var ya... Hani darbenin bile darbesi olan ülke, diktatörler tarafından dürtülen ülke Pakistan var ya... İşte İstanbul'un herhangi bir Pakistan şehrinden farkı yok. İstediği kadar Haliç olsun, Boğaz olsun, ada Moda olsun. Yok işte. Şehrin ocağına incir ağacı dikmişiz. Hem de yoğurtlusundan. Ocakla da kalsak iyi. Koskoca şehirde yeşil alanların, beton alanlara oranı diye bir sayıdan bile bahsedemiyoruz. En son ne zaman 30-40 tane ağacı bir arada gördünüz? Hepinizi Maslak'a bekliyorum. Mashattan adı altında birtakım beton kuleler yapılıyor. İnsanlar buralarda oturmak için deli gibi paralar veriyor. Ya, Maslak'ta köpek bağlasan durmuyor, millet milyarları dayıyor. Neden? Çünkü Türkiye'de emlak çok büyük yatırım. Tek neden bu da değildir herhalde. Ya o Manhattan denen yerin bile biraz yakınlarında Central Park diye dev boy bir park var.
'Yeşilimizi bize verin ulan!' diye bağırmak istiyorum. Öncelikle Karadenizli tüm müteahhitlere, ardından 80'li yıllardan itibaren gecekondu belasını ve yamuk kentleşmeyi başımıza saran rahmetliye buradan sevgilerimi yolluyorum. Ya, cennetin tasvirinde bile ağaç, nehir var. Güzelliklerin hepsi doğada. Hiçbir kutsal kitapta 'Cennet öyle bir yerdir ki, oradaki dağların hepsini siyanürle zehirlidir. Denizi asit gibidir. Meyveleri hormonlu, tabiatı leş gibidir' yazmaz. Yani diyorum ki zaten cennet yaratmak zor bir şey değil. Hatta cennet gibi yerler yaratmak için bir şey yapmak gerekmiyor. Tam tersine hiçbir şey yapmamak, yeşile dokunmamak gerekiyor. Peki neden dokunuyoruz gibi gerzekçe bir şey sorayım mı? Yok canım, para için olduğunu hepimiz biliyoruz. " Kaan Sezyum

Hiç yorum yok: