12.17.2008

profili oğlan çocuğu, ağzı hüzün

Hani bazen çok yoğun olursunuz, yani içsel olarak. O kadar çok şey söylemek istersiniz de hepsi birden çıkar ve anlamsız veyahut değersiz olur ya o söylenenler. Aslında hepsi içinizde o kadar büyümüştür ki. O ruhun deliğinden dilinize dökülenler kıyma makinesinden geçermişçesine parçalanır ya da kıyma diil şey gibi o ofislerde olur ya. Çok möhim belgeleri parçalamak için zzzt die kağıt makineleri, onlar gibi. 
Mesela politikayla ilgili söyleyecek çok sözüm var -tabii ki çözüm yok- ama bunu konuşmak bana o kadar uzak ki. Dilimde sakil duruyor. Yani boş konuşmak istemiyorum, aktivist de değilim ama "çöpleri yere atmam" gibi; ya da sevgiden bahsetmek, dile gelince nasıl da çirkin olur bayağı durur; ya da kendinden bahsetmek, nasıl da sıkılır "insan" kendini pazarlamaktan. 
Aynı dili konuşmak mesela aynı dilin içinde. Şimdiki ev arkadaşımla aynı dili konuşmuyoruz ama bi keresinde aynı dili konuştuk. Kötüydüm mesela. Ben ona baktım. Sonra o bana baktı. O an anladım beni anladığını. O kadar garip ki. Birinin hem de ecnebiyken sizi anlaması. Ben senin o ağzındaki kıvrımın cemaziyelevvelini bilirim a anadolu çocuğu diyesi gelir onun. Çünkü onun da çemçuk ağzı öyle kıvrılmıştır zamanında. Yani yirmiküsur yıldır mesela hep biliyorum ki ben ifade etsem onlar anlamaz, onlar anlamaya hazır olsa ben ifade edemem. O yüzden pek çabalamam. Dert de etmem. Bi de bu gerçekten anlama hikayesini çay içilen bir yerde, merdivenlere otururken yaşamıştım. Karşınıza bakıyorsunuz ve anlıyo sizi yani o kadar muhteşem bi şey ki. Mesela dokunmak da değil, sarılmak da değil, ifade etmeye çabalamak da. O an içinizde müthiş bi huzur patlıyor. Huzur patlar mı demeyin. Teşbihte hata olmaz. Yani biraz tehayyül etmesi bile huzur verici. Her yerden huzurlar saçılıo. Hep huzuru düz bi çizgiymiş gibi algılarız. Salak bi okyanus imgesi değil yani bu. Belki de çabalamamak gerek, kimse beni anlamıyo gençkızlığımızdan sıyrılıp birilerinin gözlerinin içine bakacak cesaret gerek. 
Biliyorum belki başlığa bakıp, fotoya aldanıp bu saçma yazıyı görüp neyalaka diyeceksiniz. Ama her şey birbiriyle bağlantılı -bağlantılarla kafayı bozmuş genç bilimadamı-. Örneğin başlık Atilla İlhan, o trt2'de hemen zapladığım adam zamanında, bir kadına yazılmış bir şiiri götünden anlayabilme gururu belki ya da sanatın o subjektif perspektiflere göz kırpmasının bana getirdiği bi pragma (başlangıç düzeyi yunanca) -pranga-, ya da bunca kakafoni içinde sade ahenkengiz bir ana fikir. Bu fotoğraf ne kadar uzağa gidebileceğimin bi işareti, kayganlık, oral seks, açgözlülük, imposibıl iz nating, pavlov'un köpeği, aşağı indikçe azalmayan bi potansiyel enerji. Yani o kadar çok anlamı var ki aslında her şeyin. Biz seçmiyor muyuz bu anlamları ya da birini seçtiğimizde bütün bu anlamlar -düşünemediklerimiz dahi- bizimle mi geliyor. 
Ben sadece bir ağıraksağım. Bakın o kadar ağıraksağım ki mahlasımdaki k bile bir sesli gördü mü yumuşacık g oluyor. O derece cinsim. Bit yazı.

Hiç yorum yok: